”Ve şehrin yaşlılarından biri, 'Bize iyilik ve kötülükten bahset.' dedi. Ve o cevap verdi:
Halil Cibran
'Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim, kötülükten değil. Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde Azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?
Doğanın kendine özgü bir ahengi vardır. Güzellik, çirkinlik, karanlık aydınlık birlikte var olur. Şiddet ve sevgi bir bütünlük içindedir. Bazen kafa karıştırıcıdır; örneğin bir panteri avına saldırırken ve sonrasında sevgi dolu bir anne olarak yavrularını beslerken izlemek. Ya da bir babunu öldüren aslanın, ölen babunun yavrusuna sahip çıkışına tanık olmak…
Kaos, düzensizlik ya da anlayamadığımız bir düzen halidir. Bu noktada doğa bu anlaşılmazlığı içinde barındırır bir bakıma. Evrenin özünde de kaos vardır. Evrendeki bir çok şey insanoğlunun edindiği bilgiler dahilinde yeni yeni bilinmeye başladığından, bir kısmı halen zihinsel olarak tanımlanamadığından kaotik olarak adlandırılıyordur belki de… Bir meydan okumadır bu kaos; sanatçılara bilim adamlarına cezbedici bir bulmaca sunan bir tanımlanamazlıktır; bu eşsiz bilinmezlikte ne kadar ufacık olduğumuzun ezici baskısıdır ya da sadece görebildiğimiz kadarını adlandırabildiğimiz acı gerçeğini fark ediştir.
Nil Köken sanatsal sürecini doğadaki, hatta evrendeki bu kaos üzerine kurar. Sanatçı için doğadaki bu kaotik gerçek, bu gerçeğin arkasındaki birlik ve ahengi keşfediş açısından önemlidir. Sanatçı doğadaki karmaşadan ilham alır. Tıpkı doğada olduğu gibi resimlerinde de önce bir karmaşa yaratıp, sonra da bu karmaşayı resmin dizgesi içinde var eder. Sanatçı kaosu düzenlemeye çalışmaz, aksine onu düzenlemekten kaçınır. Çünkü karanlık ve aydınlığının sonsuz dansı, bu “düzenlenemezlik” içinde var olur.
Nil Köken, karmaşanın yaratıcılığı dürttüğünü söyler: Gerçekten de düşünüldüğünde herhangi bir olumsuzluğu düzeltebilmek için yaratının bütün gücünü seferber eder insanoğlu. Olumsuzluğu olumluya çevirme, kötüyü iyileştirme, şifa verme, yaratıcı bir eylem gerektirir. Nil Köken bu noktada kişinin var olma çabası içinde kendini bulabilmesi için kendi karanlığını kucaklaması gerektiğini söyler. Çünkü aydınlık ve karanlık her birimizin içinde vardır; çünkü aydınlığı karanlığın varlığıyla sınarız, çünkü karanlık bize bizimle ilgili gerçekleri fısıldar. Karanlık olan ile bağ kurmak, sanatçı için kendi gölgesiyle yüzleşmektir. Resimlerinde yer yer bu gölgeler kendini gösterir. Çoğunlukla resmin genel dokusu içinde çözünmüş olan bu gölgeler kimi zaman da bir figürün arkasından kendini belli eder.
Gölgelerin yanı sıra bu resimlerde ruhsal bir iyileşmenin, şifa arayışının da izlerini görürüz. Sanatçı çeşitli kültürlerde günümüze kadar varlığını sürdürmüş olan şamanlığın imgelerini resimlerinde kullanır. Tıpkı şaman kültüründe olduğu gibi, çeşitli hayvan imgeleri onun resimlerinde içsel sorunlara karşı birer korunmadır. Kimi zaman da insana ait özelliklerin imgeleridir. Sanatçı bu imgeler yoluyla resimlerinde bize hikayeler anlatır. Ona göre hikaye anlatıcısı çağının şifacısıdır.
Sanatçının resimlerinde her imgenin bir anlamı vardır. Örneğin kurt ve baykuş sanatçı için karanlıkta yolunu bulmak, ışığı aramak, iz sürmek anlamına gelir. Bu güçler bir anlamda ruhun rehberidir. Karanlık ormanda, alacakaranlıkta parlayan beyaz geyik, ruhu simgeler. Bu simgelerin yanı sıra renklerin de ruhsal bir atmosfer sağladığına inanır. Sanatçı için rengin sağladığı duygu çok önemlidir.
Bu resimlerde uyku ile uyanıklık arasında yakalanan bir gerçekliğin imgeleri vardır. Sanatçının plastik yaklaşımı ilk bakışta natüralist bir tavrı çağrıştırır, ancak daha yakından bakıldığında bize başka bir gerçeklikten seslenildiğine ilişkin ipuçları verir. Alacakaranlık, resimlerin genel dokusunu oluşturur. Kaotik görüntüler bizi içine çeker; sonra bu kaosun kendine özgü “düzensizliği” bizi dize getirir. Sanatçı resimlerinde hiçbir şeyi ayıklamak ve sadeleştirmek niyeti gütmediğini aksine resimlerini imgelerle doldurmak istediğini söyler. Bu gerçek bir meydan okuyuştur: Çünkü bu imge bolluğu ile plastik anlamda başa çıkmak, kaotik bir yapıyı resmin kurallarını feda etmeden gerçekleştirmek bir sanatçı için ciddi bir meseledir. Nil Köken, kaosu sanatsal bir gerçeklik olarak başarıyla ortaya koyabilmiştir.
Bu resimlere bakınca Halil Cibran’ın şiirlerinden alıntı yapmadan edemiyorum:
”“Çünkü kişi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir. 'Tek doğruyu buldum' değil, 'Bir doğruyu buldum' deyin. 'Ruha giden yolu buldum' değil, 'Kendi yolumda yürürken ruhu buldum' deyin. Çünkü ruh, her yolda yürür. Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür; Ne de bir kamış gibi dümdüz büyür. Ruh, sayısız taç yaprakları olan Bir lotus çiçeği gibi açılır.'”
Halil Cibran
Tıpkı onun şiirleri gibi Nil Köken’in resimleri de, yaşadığımız bu alacakaranlık dünyada yerimizi belirlememize, ruhsal varlığımıza tutunmamıza salık veren bir şifacının ışığıyla parlıyor.
Zuhal Baysar
Mart 2015